3 Şubat 2010

fumando espero....

 






FUMANDO ESPERO

Fumar es un placer, genial, sensual...
Fumando espero al hombre que yo quiero,
tras los cristales de alegres ventanales
Y mientras fumo mi vida no consumo
porque flotando el humo me suelo adormecer.

Tendida en mi sofá, fumar y amar,
ver a mi amado feliz y enamorado,
sentir sus labios besar con besos sabios.
Y el devaneo sentir con más deseo,
cuando sus ojos siento sedientos de pasión.

Por eso estando mi bien
es mi fumar un eden.
Dame el humo de tu boca
Dame que en mi,
pasión provoca.
Corre que quiero
enloquecer de placer,
sintiendo ese calor
del humo embriagador
que acaba por prender
la llama ardiente del amor.

La hora de inquietud con él no es cruel
sus espirales son sueños celestiales,
y forman nubes que hacia la gloria suben
y envuelta en ella, su chispa es una estrella,
que luce clara y bella con límpido fulgor.


      SİGARAMI İÇİYORUM VE BEKLİYORUM...

1 Şubat 2010

KADINLAR - 1


"KARANLIKTA BİLE;
SENİ GÖRENDİR GERÇEKTEN SENİ SEVEN… 
VE HER SEFERİNDE SENİ AFFETMEK İÇİN 
KENDİNE BAHANELER BULANDIR…”

KADINLAR-I

Öyle anları geliyor ki yaşamın yok diyorum buradan ötesi yok… Ve sonra oradan başka yere giden bir yol beliriyor hatta yollar çıkıyor önüme… Gidilebilecek yeni yollar… Yeni ayrımlara götüren yeni başlangıçlar…
Sevgiye dair olsun bunca aradan sonra ki ilkyazı…
Rüyalara dair… Korkulara dair… Adamlara ve kadınlara dair…masalsa aşk bu da masal olsun…

Ne zaman çamurlu bir yoldan geçsem bir ses içimden “-ayak izlerimin üstüne bas. Her tarafına çamur sıçratıyorsun” diyor... Siz hiç babanızın sizin için ezdiği çamur birikintilerinde yürüdünüz mü? O yıllarda giymenin mecburi olduğu beyaz okul çoraplarına bencik bencik atan çamur lekeleri doğrusu beni hiçte tedirgin etmiyordu..hala yollarda yürürken zaman zaman, artık benle olmayan o sesi duysam da özel bir biçimde yere basmanın bir yolu olmadığa inanıyorum..ne kadar korumaya çalışırsan çalış yere düşen yağmurun sana armağanıdır paçalarına bulaşan çamur...galiba tüm yaşam boyunca da buna inanmaya devam edeceğim yere düşen tüm yağmurların bende bıraktığı izlerle evime dönerken…
Kadınlara dair öykülerle dolu bir oda da oturuyorum sabaha dek. Beklediğim öykülerin kendilerini yazması. Yazmaya olan yeteneksizliğimden mi yoksa kadınlar buna izin vermediğinden mi bilmiyorum bir türlü yazamıyorum onları..Delileri fazlaca bir arka bahçe bu..Bazen yaşam içindeki tüm kadınların bir çeşit delilik yaşadığını düşünmüyor değilim..yaşadığımız coğrafyanın etkisinden mi yoksa kıymetli “erkek” evlatlarımızı yetiştirirken gösterdiğimiz zafiyetten mi bilmiyorum yaşam karşıma hep “arızalı” kadınların “arızalı” öykülerini çıkarıyor
Şüphesiz bu arızayı anlama yeteneği kendimdeki arızadan kaynaklanıyor.
Üstlerine çamur bulaşmasın diye öndeki adamın ayak izlerinden yürüyen kadınların yaşadığı odaları dolduruyor yalnızlıklar...
Anahtarları olan kadınlar bunlar… Odaları sofaları var… Kuruluyorlar oyuncak bebekler gibi bu yaşamı yaşamaya…
“eğer gelmezsen” diye başlamak istiyorum bu kadınları anlatmaya.
Bu oda da benle birlikte oturan bu kadınların her biri “ bir gün ” diyerek bekliyorlar yarını... Oysa beklemek beklentiyi güncelleştiriyor hatırlamıyor bile insan neyi beklediğini beklemeye devam ediyor yalnızca… Ve beklenen unutuyor sizi bir yerler de…
Bekleyen kadınların öyküleriyle büyüdüm ben…
Neyi beklediklerini bilmeden bekleyen… Bazen yollardaki birini bekleyen… Bazen hiç kavuşulmamış birini bekleyen… Bazen yaşamlarında var gibi duran bir adamın gerçekten onlarla… Gerçekten onların yanında olmasını bekleyen kadınlar tanıdım… Yaşamın içinde kitaplarda öykülerde ailemde… Yavaş yavaş yaşlandıklarını gördüm ve deliliğin sevdalı… Sevdanınsa bazen delirtici olduğunu gördüm…
Zamanın aşk öykülerinden uzaklarda büyü tutan sevdalar okudum… Bazen sevgimi bazen sevdiğimi yitirdim bir yerlerde bende o kadınlardan biri oldum zaman zaman…
Gerçek yaşamın “öyküleri” var oysa bu bir “masal” olsun bu kez… “bir varmış” olsun girişi yazının “bir yokmuş olsun” bitişi… Gelişmeler tadı tuzu olsun…


CEBELİTARIK BOĞAZI…

“Uzaklaşıyor küçük toz parçaları içimde…”
Bu gece yolculuk gecesi...
Kendimden kalkan uçaklar bana dönüyorlar... Yok, sayıyorum bütün diğer yerleri bu gece... Yaşamı çekiyorum ciğerlerime, hüzün doluyor içime bu gece. Yorulan ve eskiyen yanlarımla oturuyorum karşısına bu gecenin... Biliyorum ki bir kez daha imkânsızlık var olmak... Ve üstüne yüklemek tüm yükleri yaşamın mümkünsüz... Kenarda duruyor içimden dökülenler... Üstünde kalanlar sahipsiz... Deliler gibi koşuyor gözlerim…
Varım sanıyorum, yokum... Var mısın diye bakıyorum, hep-aynı'lar var odada... Geçmiş’te kalmış başlangıçlar, artık bekleyecek bir şey yok, belki de... İçimde, yok olmakta olan yanım diriliyor sonra... Yazabiliyorum içimi yeniden... Sonuna varıyorum, içimdeki kız çocuğunun… Susuyorum… Geçiyor zaman başka bir vakte… Şimdiki zamana geliyor öykü kendi içinde…
Uzun sürüyor bitirmem içimdeki yolculukları... Verdiğim yanlış adresleri düzeltmem...
Toz parçaları genzime doluyor...
“Aradığımdı... Kendim de bulamadım yüzünü, kayıp gitti gece elimden “
Desem ki şimdi;
“Nerede içimdeki gemi... Sis mi yuttu geceyi? ... Boğuldu mu gerçek? ... Belirsizlik kurtuluş mu? Sığınılan tek liman mı?... Belirsiz mi gece? ...”
İçimdeki hava boğdu beni... Boşluğa bıraktım nefesimi... Bir nefeslikti yaşam…
İçimde ise bir acı kaldı... Ve bir minnet yaşama dair... Ma Tapınağının dehlizlerinden geçti koku, burnuma dolmadan önce... Zarafetin krallığında saltanat sürdü... Çapkın kırmızı güller dans ettiler kadınların göğsünde…
Gördüğümü görmezden geldim... Duyduğumu yok saydım...senin için… Ayıp olurdu anlamak yaşamı…
Sen ne dersen odur, dedim... Bir kez daha... Yaşam sırayla yaşanıyordu…
Ben olmayan benlerden istedin... Benden verdim... Görmedin…
İstediğin... Budur, dedim! Sonra gittin… Kaldık ben ve gece…
Küstüm çiçeklerimi suladım sabaha karşı...Bitecek geceyi bilen yanlarımla güldüm olanlara bir kez daha... İçimdeki havayı üfledim boşluğa... Dünyanın nefesi tıkandı… Uçaklar burun üstü çakıldı içimdeki dağlara... İçim kavga etti benimle "yokum" dedim içime "ben yokum" bu gece... Siz dedim ne derseniz o dur!
Tüm aptal cümleler kol kola geldiler üstüme... Kaçıyorum sananlardan daha hızlı kaçtım... Kaçmadığımı ben bile sandım. Bekle dedi saat... Uyuyamadı gece bende... Sabahı ettim... Sabahı dar ettim...
Haddimi aldım yanına unutmadım rolümü... Teşekkür ettim Celebelitarık Boğazına Tetuan burnundan sisler arasında... Hayalle gerçek arasında… Senle ben arasında… Varla yok arasında…
İçimde uçuşan toz parçalarını üfledim direklerine teknenin... Rüzgârım sustu sonra...
bu gece yolculuk gecesi idi bende gezdik... Ev sahibi bendim... Ne dediyseniz "o dur!" dedim... Ürkütmedik sizi... Adınızı sormadık size adreste almadık geceden...
“tesadüf müdür acaba herkesin yaşamı bu kadar anlaması!!!”
Zehirli sarmaşıklarımla... Kırkikindiler... Otlarla… Kokular kaynadılar kazanda... Bana tuttu büyüler… Yaşam büyü tutmuyordu… Bense yaşamıyordum...
Biraz da siz konuşsaydınız tüm cevaplarınız verilmiş olsaydı daha ne arardınız?”
“Uzaklaşıyor küçük toz parçaları içimde…”



Her kadın bir öykü ve aşk bir denemeyse… Bu Cebelitarık Boğazının öyküsü…

Oysa biz yok saydığımızda kendimizden her parçayı yeni kadınlar doğdu güne... Terk edildiler... Yok sayıldılar... Kendilerini aradıkları sonsuz dehlizlerinde kadınlığın, kapandıkça üstlerine anahtarsız kilitler, başka sonsuz kapılara kaçtılar... Kurtulmak için kendi kadınlıklarından, analığa soyundular... Kör çocukların dilsiz anaları oldular... Ceza idi dağın tepesinde oturmak... Karakış boyunca insansız, yolsuz kaldılar... Yakınlarına doğdu güneş kimi günler, ama dostları ay’dı, büyürken küçülürken, bedenlerindeki cevapsız kadının, hem önderi, hem takipçisi oldular ayla doğup ayla battılar... Bizdeki kadınlar sahiplenilmiş şiirlerinde, öykülerinde, romanlarında, heykellerinde ve bebeklerinde yaşamın sonsuza yazıldılar... Uğursuz sayıldılar, deli bellendiler... Lavanta kokulu çeyiz sandıklarından ölüm ve delilik saldılar... Odalara… Kendilerindeki kadını zorladılar... Yataklarda ayaklarından... Ayakta dillerinden oldular... Kaçamamalar, yapıştı ellerine... Aşkı yaşanmaz, yaşananı yok saydılar... Terbiye edilmiş yanlarıyla kadınlığın, zorladılar içlerindeki kadını... Kolayken zor, zorken kolay bellendi yolculukları denendiler, sınandılar... Sonu belli yarışlarda koştular…
Yok, oldu bedenlerinden parçalar
Dağıldı sonsuza
Biraz sizde
Biraz sizde
Biraz sizde... Kaldılar…
EMİNE AKI 01.02.2010