31 Ağustos 2010

Ben yaşadıklarımın hiçbirini unutmam.
Ama evet ! yeri gelir susarım.
Canımı çok yakan şeyler olur 
ama yinede susarım, tükenirim.
Buna izin de veririm aslında..
Salaklığımdan mı? 
Hayır!
Ben kimseye ”GİT” de demem,
diyemem.
O kişi vazgeçilmez olduğundan mı? 
Hayır.
Ona o kadar şeye rağmen,
o kadar değer veririm ki, 
hergün yaptıklarına utansın diye.
Ama bir gün öyle bir giderim ki;
Kaybedeceğim hiçbir şey olmaz...

27 Ağustos 2010

Hani ateşkes ilan etmiştin... 

Bu mayınları neden döşedin gelişime...

20 Ağustos 2010

"eksik yanım...
ayağa kalk buradayım de!
sana devamsızlıktan 
hayatta kalıyorum"

19 Ağustos 2010

SUSMALARIMI 
BİRİKTİRİYORUM 
SANA...
Tam göğsünün ortasında bir yerin acıyacak...
Evinin seni içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksin... Sokağa fırlayacaksın...Sokaklar da dar gelecek...Tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi... Ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü...
Kendini taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan ...da kaybolacak kadar küçüleceksin.. Birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan...
"Önemli olan sağlık."
"Yaşamak güzel." "Boş ver, her şey unutulur."

Sen hiçbirini duymayacaksın... Göz yaşlarından etrafı göremez hale geleceksin... 
Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, 
 az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksin...

Hep ondan bahsetmek isteyeceksin...

"Ölüme çare bulundu" ya da "Yarın kıyamet kopacakmış" deseler başını kaldırıp "Ne dedin?" diye sormayacaksın...
Yalnız kalmak isteyeceksin...
Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak... 
İkisi de yetmeyecek...

Geçmişi düşüneceksin...Neredeyse dakika dakika...

Ama kötüleri atlayarak...
Onunla geçtiğin yerlerden geçmek isteyeceksin... 
Gittiğin yerlere gitmek... Bu sana hiç iyi gelmeyecek...
Ama bile bile yapacaksın... 
Biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksın... 
Aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yaşamak için direneceksin... Hayatının geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksin...
Aksini iddia edenlerden nefret edeceksin... Herkesi ona benzetip...Kimseyi onun yerine koyamayacaksın...
Hiçbir şey oyalamayacak seni...İlaçlara sığınacaksın... 
Birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unutturmayan.
Sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren... 
 Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek...

Boğazın düğümlenecek, dinleyemeyeceksin...

Uyumak zor, uyanmak kolay olacak... Sabahı iple çekeceksin...Bazen de "Hiç güneş doğmasa" diyeceksin...
Ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler... 
Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin...
Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana sarılmak isteyeceksin.
Nafile...Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek...

Rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istediğin... 
Her sıçrayarak uyandığında onun adını söylediğini fark edeceksin... Telefonun çalmasını bekleyeceksin... Aramayacağını bile bile...Her çaldığında yüreğin ağzına gelecek...Ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla... 
Yüreğin burkulacak...Canın yanacak...
Bir daha sevmemeye yemin edeceksin... 
Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden...
Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksın...

Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğin için kendinden nefret edeceksin... Yaşadığın şehri terk etmek isteyeceksin...Onunla hiçbir anının olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek... Ama bir umut...Onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu...Bu umut seni gitmekten alıkoyacak... 

 Gel gitler içinde yaşayacaksın...Buna yaşamak denirse...

Razı mısın bütün bunlara...? 

Hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye...? 
O halde aşık olabilirsin ...

18 Ağustos 2010

gitmek iyidir ötelemek...
gidebilmek...
yok saymak iyidir..
sayabilmek iyidir..

duydum...
gittin.

GİTTİN....


Gittin...
Ben, arkandan sadece baktım.
Oysa; söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki...
"Gidersen iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini. Gidersen sönecek içimdeki ateş 
ve
 bir daha hiç kimse yakamayacak.
Gidersen karanlığa mahkum edeceksin günlerimi 
O karanlıkta yolumu kaybedeceğim" diyecektim sana.
Konuşamadım...
Gittin...
Gidişini görmemek için gözlerimi kapattım
Öylesine acıdıki içim, 
 tutup koparsalardı kolumu bacağımı 
bu kadar acı duymazdım. 
Acım yaş olup akmalıydı gözlerimden.
Ağlayamadım...
Gittin...
Seni delicesine bir tutkuyla seviyordum oysa 
Tutkum seninle olmaktı,
tutkum teninde erimek,
tutkum hayatı seninle paylaşmaktı. 
Anlatamadım...
Anlamadın...
Gittin...
Gidişini önlemek için tutmak vardı ellerinden
Ellerim değil miydi her dokunuşumda seni ürperten? 
Ürperdin yine biliyorum.
Bir kez dokunsam, bir kez tutsam ellerini
Gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu.
Tutamadım.
Gittin...
Bir yıkım gibiydi gidişin
Sen adım adım uzaklaşırken benden
Çöküp kaldı bedenim olduğu yere
Nice terk edişlere dayanan yürek bu kez yenilmişti 
Bu kadar zayıf değildim ben kalkmalıydım.
Kalkamadım...
Gittin...
Oysa geldiğin gün gideceğini biliyordum 
Hazırdım gidişine, 
Kaçak zamanları yaşıyorduk
 Zaman bitecek ve sen gidecektin 
Bense, gidişinin ertesi günü
Hayatıma kaldığım yerden yeniden başlayacaktım.
Başlayamadım...
Gittin...
Bir şey söyledin mi giderken? 
"Kal" dememi istedin mi?
Son bir kez "seni seviyorum" dedin mi?
"Bekle beni döneceğim" diye umut verdin mi?
Beynim öylesine uğulduyorduki.
Duyamadım...
Gittin...
Nereye gittiğin önemli değildi 
Binlerce kilometre uzakta da olsan,
iki metre ötemde de farketmiyordu. 
Artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu. Kurtulmalıydım senden, 
bu yokluk duygusundan kurtulmalıydım.
Kurtulamadım...
Gittin...
Unutulanların arasına katılmalıydım 
Anıları bir sandığa koyup
hayatı bir yerinden yakalamalıydım. 
Bu aşk noktalanmalıydı, bu sevdadan vazgeçmeliydim.
Yapamadım...
Gittin...


BAHTSIZ KADINLAR KABİLESİNDEN BİR BÜYÜK YETENEK;
CAMİLLE CLAUDEL!

Fransa nın Aisne bölgesinde doğdu. 
Annesi hiç bir zaman kızının sanat aşkını onaylamasa da babası en büyük destekçisiydi. 1881 de Paris de Academie Colarossi de heykeltraş Alfred Boucher' den ders almaya başladı. 
ÇÜNKÜ O TARİHLERDE KADINLARIN SANAT AKADEMİLERİNDE EĞİTİM ALMASI YASAKTI, SADECE SANATÇILARIN ÖZEL ATÖLYELERİNDE DERS ALIYORLARDI!
Rodin'le de böyle tanıştı. Rodin' in atölyesinde aldığı heykel dersleri sırasında üstün yeteneği ile Rodin'in gözdesi ve ilham kaynağı oldu. Aralarında başlayan ilişki ise ikisi için de dönüm noktasıydı. Rodin'in o tarihlerde yaptığı ''cehennemin kapıları'' adlı eserinde Camille! in etkileri açıkça gözlenir ve eserin büyük çoğunluğunun Camille' e ait olduğu rivayet edilir.
Rodin, sanatçının pek çok eserini sahiplenmiştir ve Camille' in yeteneği Rodin' den çok daha fazla olmasına rağmen hep onun gölgesinde kalmıştır.
Tutkulu ve fırtınalı bir aşktı aralarındaki.. Ama Rodin'in kaba tavırları ve Camille' i kendisinin en büyük rakibi olarak görmesi nedeniyle Camille için çok yıpratıcıydı.. Sonunda camille Rodin' i terk etti ve bu dönemde en büyük eserlerini verdi.
Ama hayat Camille için çok zordu. Hem bir kadın sanatçı olarak yaşadığı yüzyılın gerçekleri, hem de özel sorunları göz önüne alındığında çok yalnızdı. Giderek ruh sağlığı bozulmaya başladı ve geçirdiği bir sinir krizi sonucu eserlerinden pek çoğunu parçaladı. Sonunda Rodin' in de araya girip destek vermesiyle ailesi tarafından akıl hastanesine kapatıldı.
Camille 1943 de, tam 30 yılını akıl hastanesinde geçirmiş olarak tek başına öldü. Çok büyük bir yetenek bahşedilmiş bu kadın, ne yazık ki toplum ve ailesi tarafından aynı derece şanslı olamadı.
En olgun meyvalarını vereceği dönemde hayatı elinden çalınarak ve

''bu kadar yalnız kalmak için ne yaptım''
diye haykırarak bu dünyayı terk etti!

6 Ağustos 2010

Mürekkebi dağılmış bir ben bıraktım sana 
sadece senin okuyabilecegin.

5 Ağustos 2010

.

Merdivenaltı sevişmeleriydi bizimkisi hem yasaktık hem namuslu
Sınırötesi bir operasyon bu, 
senin için sana aşka getirmiştim oysa ben.
Kondu herkesizliğe.
Uçabilen kadar iyiydim 
uçabilen kadar kör....

4 Ağustos 2010


Yer altında solucan 
üstünde yemim
öldürün beni sahte aşklarınızla...
kocaman cümlelerle giriyoruz yaşamlara hadsiz duruşlarımızla...
düşünmeden yaratacağımız infialleri...
bizden başkasının olmadığı düşlerimizle vuruyoruz insanları...
bir taş atıyoruz "bir insan" vuruyoruz.
Düş 'ürüyoruz... 
Düşürüyoruz zamanı öfkemizden... 
kendi oyun bahçemizde kendi kurduğumuz evcilik oyunlarında
 diyoruz ki insanlara 
"tanı kendini"
üç günde var edip üç günde yok ettiğimiz darağacında...
tükenişlerimizi başka oyuncularla temize çekiyoruz belki de... 
figüran olduklarını bilmiyorlar yaşamlarımızda...
bir durup nefes alsak 
zaferlerle bünyemize aldığımız özürler kadar...
belki de diyeceğiz ki 
ben nerede kaçırdım karşımdan hızla geçen treni... 
biriktirilmiş ve çatlamış tamiri imkansız 
çiğ sarı yumurtalardan gelen ekşi kokusu dolduruyor odaları...
korku dolu kaçamak bir düşte vuruyor sebepsiz ateş almış tüfeğin karşındakini...
"en az onun kadar anlatamadığın'ız ve tanıdığın'ız yerde" 
kal'a kalıyoru"z" 
sizin çoğul dünyanızda...
başkasının adıyla başlanmış masallar da
bir varmış yokmuş oluyor adımız, 
beynimizden vuruluyoruz ...
çok tekrarından belki de 
"düş'üyoruz düş peşinde koşarken"...
ve tehlike çanlarımızı 
çın çın ettirecek biriyse karşımızdaki /
ergen asiliğimiz hala devam ediyor velhasıl...
kişinin değişimleri mevsimlerden hızlıdır..
süslü salonlar şık kıyafetler..değil
hatalarıyla olduğu gibi...dokunarak...tango...






Resmi yalanlarına karşılık
 illegal ağlıyorum....

Kapatırsan gözlerini 
ruhunla oynaşan gözlerim yatağından düşer...





Sataşıyorum kendime 
sonra üzülüp
başımı omzuma koyuyorum...



Dara xweziya şin nabe.

Keşkenin ağacı yeşermez.








 "Sana bir içdeniz yaptım içimde boğulasın diye..."

Kabuğunu koparmadan,
ne bir elmayı soyabildim,
ne de iyileştirebildim bir yaramı..

Ama karşıma çıkınca,
kızmadım hiç elma kurduna,

bendim çünkü bıçağı saplayan onun yurduna.....