3 Ocak 2011

DOSTLUKLAR
O KADAR KENDİLERİ DEĞİLLER Kİ
                                          BOŞLUKTA
                                                     ASILI
                                                      KALI
                                                        YOR
                                                           BA                
                                                             K
                                                              I
                                                              Ş
                                                              L
                                                              A
                                                              R
                                                              I.......

Hayalse katili bir insanın
cesedi vurmaz hiçbir kıyıya...
Bir tatlı ömür gibi gitmeye niyetlendin
ayrılık atına eyer vurdun inadına.
Ama bizi unutma  hatırla ama.

Sana temiz dostlar  iyi dostlar  bağdaş dostlar
yeryüzünde de var. gökyüzünde de var.
Eski dostla ettiğin yemini  hatırla ama.


Sen her gece ay değirmisini
başına yastık edince yollarda
dizimde yattığın geceleri hatırla ama.
Sen ey  hüsrev'i kendine kul
Şirin gibi bir nice güzeli esir eden
aşkının ateşiyle tıpkı Ferhat gibi benim
ayrılık dağını delmede olduğumu  hatırla ama.

Bir deniz kesilen gözlerimin kıyısında
bir aşk ovasını görmüştün hani;
sarfan dallarıyla  ağustos gülleriyle sarmaşdolaş.
Bunu unutma  hatırla ama.

Ey Tebrizli Şems
dinim aşktır benim  senin yüzünü gördüm göreli
benim dinim senin yüzünde övünür  ey sevgili.
Bunu unutma  hatırla ama.
 Ayak izlerine bitiyorum... 
Sularım çalkantıda!   
Ayak izlerine doluyorum! 
Ayak izlerine bir sandal, 
iki de martı düşürüyorum.  
Seni seviyorum...   
Bu yosun kokuları hiç bitmesin... 
Ve sen; 
gönlümün kıyılarından hiç eksik olma diyorum!

Ve Sen gittin.
Gittin ya...
gidişin  tanıyıp bilmediğim bir zamana denk geldi...
Bir tarih vardı bir de; saat.
Oysa zamansız sevmiştim...
Tüm hayırlarımı sana yormuştum ben.
Umutlarımın güleç yüzü  yûsufi düşlerimin sahibi
Yûsufi bir düşle sevdiğim yardın ey yar.

Sen yoksun.
Yoksunluk  yoksulluk düştü payıma.
Hiç bu kadar ıslanmamıştı yağmur kendi benliğinde
kendi halinde  bir başına yağarken
Gözlerim şimdi kuraklık vaktinde.

Üzülme.
Yeter ki sen gülümse hayata.
Gül ki güller açsın yüreğinde.
ben mahkum ettim Yûsufi düşlerimi 

yüreğimin çıkmaz sokaklarına.
Çıkamayacaklar hiçbir zaman aydınlığa.
Eremeyecekler mürüvvetlerine.

Başına buyruk cümleler oluşturdum her seferinde.
Oysa çok uslu olmaları için söz verdirtmiştim.
Çıkmaz sokaklarına girmek için çırpındılar hep
Ve her seferinde çıkmazlıklarına takılıp geri döndüler...

Gönlümün penceresinden bakıyorum sana ve sensizlikle yoğurduğum hayata.
Yüzümde şefkatli bir meltem
Ardından gelen şiddetli bir rüzgar.
Ve aklımda yarım kalmışlıklar
Rüzgar taşımış  getirmiş; kuru bir dala asılmış kurbansızlık yolunda kurban giden sevdamın kokusunu...
Yüreğim ürperdi
Gönlümden usulca geçen; bir ahu zar...
Ve aklımda yeni yeni ütopyalar...

Hayır! yapmayacağım atmayacağım buraya 

o tarihi.

Şimdi cümlelerim her tarafından yara aldı
Anlam(sız)lık yolunda alıp başını gittiler...
Her biri bir tarafa devrildi Artık (gayrı) devrikler...
Anlam(sız)laşıp karmakarışıklaştılar.

Karambole düştü yüreğim...

Şimdi ben ne yapayım?
Sana dair büyüttüğüm iyi niyetlerimle nerelere gideyim?
Assam mı  kessem mi?
Korkma! Yargısız infaz değil bu...
Yargılayıp asıyorum şimdi; 

sana olan hissiyatlarımı
Biriktirdiğim  kumbara olarak kullandığım kalbimdeki sana dair her şey (Bilinmeyen)i.

Hummalı bir yalnızlık şimdi benimkisi
değilim isyanda
Ama  yolumun ucu isyanda...
martılar yine dans ediyorlar
Ve yine en güzel şarkılarını söylüyorlar denize karşı
Deniz hırçın
Deniz küskün
Ve nihayet  deniz suskun.

Ve ben!
Ey Yûsufi bir düşle sevdiğim yar!
Bir adın kaldı bana unutulmaya yüz tutan
Oysa adını çakmıştım mıh gibi zihnime.
En güzel şifayı sürüyorum yürekceğizime; "Unutmak"

Şükrolsun Unutturana Unutulmayacak Olana.

Adını batırmak istedim anlamca Anlam(sız) metinlere
isyanı arzuladım...
Ruhumu yeniden yontmaya başladım
İzlerini sileceğim sana dair hayatta ne varsa
Hayatın dibine batıracağım.
Ve ab-ı hayattan bir yudum tadacağım
isyan perdelerinin ardından dalacağım içeri.

Şimdi yüreğim bir çöl kadar sessiz...
Şimdi yüreğim bir çöl kadar kurak...
Şimdi yüreğim bir okyanus kadar uçsuz bucaksız.

Ellerim  savaştan çıkma harabelerin izlerini taşımaktaysa da
Yüreğim  nice tehlikeler atlatmış bir ahunun ki kadar debdebeli
İçinde okyanusları barındıran bir kum tanesi kadar yalnız
Yani  Bir kum tanesi yalnızlığı benimkisi...

Ve ben!
Öğretildim Öğrendim...
Malzemesi top ve tüfeklerin değil
Gönül ve gözlerin olduğu bir savaşın ardından;
Bir çöl kadını gibi olmayı
Zamanı geldiğinde azad etmeyi ve edilmeyi
Konuşmadan anlatmayı
Söyletmeden duymayı
Dillerdeki değil  gözlerdekini...
Şatafatlı kahkahaların ardındaki ince sızıları

Öğrendim!...
Beklemeyi...
Beklemeyi...
Beklemeyi...

Ve  Sabrı...

2 Ocak 2011

  Edie Sedgwick (1943-1971)

Edie Sedgwick, 1960’larda Andy Warhol’la tanışmış, onun filmlerinde rol almış ve kısa sürede hem Warhol’un hem de Warhol’un her türlü yeniliğe, yaratıcılığa ve deneylere açık olan Fabrika’sının bir numaralı yıldızı ...



 "You live alone,creating your life as you go"    
            Edie....







Diane Arbus (1923-1971)

Asıl adı Diane Nemerov olan belki de 20.yy’nin adından en çok söz ettiren kadın fotoğrafçısı. Arbus’u üne kavuşturan, toplumsal hayatın uç noktalarında yaşayan (ya da en azından öyle görünen) insanları portrelemesidir.

Özellikle akıl hastaları- örn. dawn sendromlu hastalarla yaptığı çalışma , cüceler, devler, travestiler, fahişeler gibi marjinal kesimlere yönelmesi onu seleflerinden ve çağdaşlarından farklılaştırmıştır. 

Arbus zengin bir Yahudi ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Ancak, çocukluk ve ilk gençlik yaşantısı şair abisi Howard Nemerow’un gölgesinde geçmiştir. 18 yaşında aktör Allan Arbus’la evlenerek aile hayatının sarsıntısından kurtulmakla kalmamış aynı zamanda kocasının ABD ordusunda aldığı fotoğraf eğitimini paylaşmasıyla fotoğrafa başlamıştır. Arbus fotoğraf alanındaki başarısını ise Allun Arbus’la 1958 yılında boşanmasından sonra yakalar.
















1971 yılında ise intihar eder. Nedeni bilinmeyen intiharı ile ilgili olarak en yaygın iddia, intihar anını kare kare fotoğraflamasıdır. Ancak bu iddianın gerçekliği henüz ispatlanmamıştır. Ölümünün ardından Arbus’un ünü kaçınılmaz olarak daha da artar. 

 


sen olan her bir rengin,
biz olan tüm renklerin bütünü.
bütün...
ışık dolsun odalara...
Hayyamdan ..

benden Muhammet Mustafa' ya saygı ve selam:
deyin ki, hoş görünürse, bir şey soracak hayyam:
neden yüce efendimizin buyruklarında
ekşi ayran helal da güzelim şarap haram?

her gün tövbe eder bozarız biz;
şanı şerefi de boşarız biz;
kusur işlersek ayıplamayın:
sarhoş doğduk, sarhoş yaşarız biz.

sevenlerinden yer yok ben garibe;
derdine düşenlerle başım dertte;
sarmışlar seni kum bulutu gibi
gül yüzünden ışık mı düşer bize.