31 Ocak 2010


Ruhumu bıraktım sert rüzgarlara


Şarkımı söyledim hür kartallara


Kalbimi bıraktım kör zindanlarda


ve bir savaşçı gibi durdum karşında.

İYİLER SİYAH GİYER


Hadi hapset beni kudretin yeterse

Ördüğün oyuncak duvarlar içinde

Benzemez senin boyalı kahramanlarına

İyiler siyah giyer bunu unutma.

Benim özgürlüğe açılmış kanatlarım var

Sonsuzluğa çıkan zamansız kapılarım var

Senin beş para etmez kuralların varsa

Benim inandığım ölümsüz masallarım var..







29 Ocak 2010

29 0CAK...




BUGÜN...
29 OCAK................
HERHANGİ BİRGÜN DEĞİL..
             CANIMIN CANDAN GİTTİĞİ GÜN BUGÜN...


Hayatta ben en çok babamı sevdim.

Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk

Çarpı bacaklarıyla – ha düştü, ha düşecek –

Nasıl koşarsa ardından bir devin,

O çapkın babamı ben öyle sevdim.


Bilmezdi ki oturduğumuz semti,

Geldi mi de gidici – hep, hepp acele işi! –

Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi.

Atlastan bakardım nereye gitti,

Öyle öyle ezber ettim gurbeti.


Sevinçten uçardım hasta oldum mu,

40’ı geçerse ateş, çağ’rırlar İstanbul’a,

Bi helallaşmak ister elbet, diğ’mi, oğluyla!

Tifoyken başardım bu aşk oy’nunu,

Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.


En son teftişine çıkana değin

Koştururken ardından o uçmaktaki devin,

Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için

Açıldı nefesim, fikrim, canevim.

Hayatta ben en çok babamı sevdim.


can yücel



KOŞTURURKEN ARDINDAN O UÇMAKTAKİ DEVİN

DAHA BAŞKA TÜR AŞKLAR, GENİŞ SEVDALAR İÇİN

AÇILDI NEFESİM,FİKRİM,CANEVİM

HAYATTA BEN EN ÇOK BABAMI SEVDİM...


KADIN BÜYÜSÜ KADAR HABİS...









“kadın büyüsü kadar habis.”

İnsanı iliklerine kadar donduruyor değil mi? Bu sadece bir romandan ufacık bir alıntı elbet ama şu büyü işi sanıyorum tüm kadınların inanılmaz ilgisini çekiyor. inansalarda inanmasalarda… Ya da inanmıyorum deseler de.


ADI KİRKE OLUNCA BLOG'UN BU KONUDAKİ YAZILARI DA PAYLAŞMAK GEREKİYOR..YARI ŞAKA YARI CİDDİ...BÜYÜ VARMIDIR..BİLMİYORUZ DİYELİM AMA ENERJİ ÇOK ŞEYİN YANITIDIR...

Bendeniz ezoterik bilgilere karşı duyduğum aile kalıntısı ilgi nedeniyle olacak bu konularda pek bir meraklıyım. Anneannemin kız kardeşleri ki ben onlara bizim ailenin ahududuları diyorum pek bir erenlerden di. El vermiş olacaklar efendim bir nesil atlayarak ben bu işlere pek ilgi duyar oldum. Sanmayın büyü yapıyorum. Benim ilgim daha çok bu işin bilgi yönüyle. Ama bu işin içinde bir iş olduğuna inanan bir yanım var. Enerjiye ve enerjinin yapabileceklerine inanan herkes bence bu konuya bir parçada olsa şüpheyle bakmalı diye düşünüyorum. Bu yazıya da bence biraz ciddi yarı şaka bakılmalı. Varlığına dokunamadığımız her şey hem var yok değil mi?

Ben sözün en etkili büyü olduğuna inanlardanım…
“yazmak yapmaktır” der eski bir mısır sözünde. Kadim kültürlerin tamamında bu büyü işi çokça önemsenmiştir. Korunmak için, baht açmak için. Büyücülüğün silahı büyülemedir, etkileme ve telkindir. Kuramsal olarak etki ve duygu (sevgi, nefret) dozu güçlü olan bir enerjinin belirli nesneler, formüller kullanarak transferidir. Büyünün ahlaki ya da dini yanını burada tartışmak çok uzun olur elbet. Dinen kabul edilemez olsa da yüzyıllardır yapıldığı bir gerçek hatta birçok kişini bu konuda kendine dini destek aramaya çalıştığı da. Ve hatta birçok büyünün yapılırken dini malzeme olarak kullandığı da. Kimi insanların bir takım farklı hisler taşıdığına içlerinden gelen bazı sesleri diğerlerinden fazlaca duyduklarına inanıyorum kendi adıma…

Büyü, kötü usullere başvurarak bir insanın iradesini elinden almak istemektir. Çeşitli yollarla, usulleri kötüye kullanarak bir insanı yönetim altına almaya, ona istenilenleri yaptırmaya çalışmaktır. Büyü ile insanı istemediği şeylere zorlamak, ona istemediği hareketleri yaptırmak kabil değildir. Ancak yüzyıllardır denenmektedir… Hatta başarılı olunduğuna inanılmaktadır.Büyücülük, her şeyden önce, dine ve inanca kesin şekilde karşıt olan, batıl inançlara dayalı bir büyüsel işlem toplamıdır. Reçeteler, formüllere dayanan, bunlara değişik anlamlar yükleyen bir uygulamadır. İşte bu noktada şöyle düşünüyorum kimler gidip yarasa kanatları arar, elinde tahta kaşıklarla mezarlıklarda dolaşır anlamıyorum. Ve yapan varsa da vallahi en içten duygularımla tebrik ediyorum.

Şu anadan babadan kalma kurşun dökmeler, tılsımlara filan biraz daha inanasım geliyorsa da bir yanım bunlar telkin diyor. Yine de insanların bu işlere ne paralar yatırdığını her duyduğumda şu işlere soyunasım gelmiyor değil…

Şu büyü reçeteleri pek bir karışık kim yapar bilmem ama buraya birkaç
büyü formülü yazmazsam büyüye ayıp olacak.

Öncelikle dikkat edin efendim
üç çeşit büyü var çünkü ak büyü, kara büyü ve de kırmızı büyü. Ak Büyünün amacı şifadır, destektir. Yorumlara göre örneğin, aşk büyüsü de bu kategoriye girer ama aslında bu bir çeşit zorlamadır.
Ak Büyü ile Kara Büyü arasındaki farklılıklar sadece niyet, amaç ve formüllerle belli olmuyor; kullanılan malzemelerde farklıdır.
Ak Büyüde ateş, altın, ayçiçeği, cıva, elma, elmas, fasulye, fildişi, gümüş, horoz, inci, incir, kurşun, kuşkonmaz, portakal, sarımsak, su, süt, sirke, tavuk, tuz, yumurta, zeytinyağı kullanıldığı gibi, Kara Büyüde ceset parçaları, idrar, kan, karga, kedi (kara), kurbağa, kurt kanı, timsah dişleri, toprak (mezarlıktan), tüy (kara tüy) yarasa (gözleri ve kanı) kullanılmaktadır. Amacı kötülüktür, zarar vermektir ve cinayete, ölüme kadar gidebilir. Ak Büyücünün tersine Kara Büyücü özverici değil, kibirli ve fırsatçıdır, maddiyata bağlıdır. Kırmızı Büyü olumsuz amaç ve niyetleri, uygulamaları ile Kara Büyünün bir çeşidi yandaşıdır. Belki de en gerçek ve bu yüzden en tehlikeli büyüdür. Şeytan'ın, kötü ruhların büyüsüdür ve işlemlerinde ayinlerinde kaz kullanır, kurban keser bunları bilmenin ne faydası olur bilmem ama şuraya birkaç büyüde yazmak lazım elbet; bu büyüleri ben yazıyorum sanmayın... Alıntıdır hepsi… Yoksa evde oturup büyü yazmıyorum elbet. Denemeye gelince siz bilirsiniz çarpılmayın da
Ayırma Büyüleri Sabun ve SaçSabun ve saçla yapılan bu büyü öldürücüdür. Büyü yapılmak istenen kimsenin saçından birkaç tel alınır. Hiç kullanılmamış bir kalıp sabuna sarılır. Sabuna kır bir iğne batırılır ve belirli bir dua okunur. Sonra bu sabun kör bir kuyuya atılır. Sabun orda eridikçe büyü yapılan kişi de evinde erimeye başlar ve yatağa düşer.
Kaşık Büyüsü İki sevgiliyi, eşi ya da kardeşi ayırmak için yapılan bir büyüdür. İki tahta kaşığa, ayırmak istenilen kişilerin isimleri yazılır ve kaşıklar arka arkaya getirilir. Yeni ölmüş birinin mezarı açılarak kefeninden bir parça yırtılır ve kaşıklara sarılır. Belirli bir dua okunur ve kaşıklar başka bir mezara gömülür. Ayrılması istenen kişiler o andan itibaren birbirleri için adeta ölü gibidirler. Yaşadıkları sürece bir daha yüz yüze gelemezler.
Domuz Yağı Eşleri ayırmak için çok kullanılan şeylerden biri de domuz yağıdır. Büyüyü yapacak olan kimse bir parça domuz yağını alır, koynuna sokar. Sonra bir kiliseye giderek rahipten kendisini okumasını ister. Rahip bu isteği kabul ederek o kimseyi okursa maksat gerçekleşir. O insan okunurken koynunda gizli domuz yağı da okunmuş olur. Bu okunmuş domuz yağını çiftin yattığı yatağa koyarsa, o zaman karı koca birbirini domuz gibi görmeye başlar, birbirinden nefret ederler. Büyüyü yapan kişi, eğer yatağa koyamıyorsa, sokak kapısına sürer, bu da tartışma ve kavgalara yol açar.

Kısmet Açmak İçin Yapılan Büyüler
Pamuk Çekirdeği Üç pamuk çekirdeğinin üstüne birer defa tuncina duası okunur. Sonra kızla evlenmesi istenen erkeğin ismi söylenir ve çekirdekler adamın kapısının eşiğine gömülür. Kısa süre sonra erkeğin kızla evlendiği söylenir.
Kurşun Bir levha kurşunun üzerine istenen kimsenin ve annesinin adları yazılır. Sonra tuncina duasının baş kısmı yazılarak ateşe atılır. Kurşunu atarken de 'Bu kurşun nasıl erirse… Benim için öyle erisin bana gelsin!' denir. Kurşun eridiğinde o kişinin dayanamayarak geldiği söylenir.Saygı İçinSevdirmek için bu büyüden de yararlanılır. Böylece kendisini sevmeyen, beğenmeyen birini bile kolaylıkla bağlar. Bu büyü yapıldığı zaman büyülenen kimse deli gibi âşık olur. Büyü yapanı görmediği zamanlar kederinden ölecek hale gelir.
Pek çok çeşit muhabbet büyüsü vardır. Büyülenen bir yiyeceği istenen kimseye yedirmek veya okunmuş çiçeği koklatmak yeterlidir.
At Nalı Eski bir at nalının üzerine sevmesi istenilen kişinin adı ve Ayetülkürsü suresi yazılır. Küllü bir ateşin dibine nal yerleştirilir, yalnız bu ateş hiç sönmeyecektir. Ancak ateş yandığı sürece o kişinin aşkı devam edecektir.
Biber Bir top kırmızıbiberin çekirdekleri çıkarılarak kırkbir tanesi ayrılır diğerleri atılır. Her çekirdeğe bir Yasin suresi okunur ve bu çekirdekler tekrar biberin içine doldurulur. Biber ateşe atılırken de 'Bu biber nasıl yanarsa… Benim için öyle yansın bana gelsin' denilir. Yedi gün süreyle bunu tekrarlamak gerekir.
Şeker Bir şeker veya tatlı üzerine kırkbir adet Bismillahirrahmanirrahim okunur ve sevilen kimseye yedirilir. O kimse o andan itibaren neşe, huzur ve sevgi duyar. Aslında diğer büyülerle karıştırmamak gerekir. Bu iş iyi niyetle yapılırsa bir zararı yoktur. Çünkü tatlı yiyen kimsede sadece huzur ve mutluluk olur. Bunun etkisi de uzun süreli değildir.
İncir Taze bir incirin üstüne Ya Bedduh, Ya Kısmet, Ya Muhabbet sözleri bin kere okunur ve sonra sevilen kimseye yedirilir. Böylece o kimse âşık olur ve kalbiyle bağlanır bir daha da ayrılmayı istemez.
Koca Bulma
Duvak Teli Bir kızın kısmetinin açılması için, gerdek gecesi yeni gelinin duvağından bir tel koparıp onunla büyü yapılırmış. Duvaktan alınan tel üç gün içinde cinciye götürülür. Cinci telin üstüne üç düğüm vurur, uçlarını boş bırakır. Her düğümün üzerine büyü yaptıranın adını yedi kez söyleyip üfler. Kızın saçından üç tel saç alır, onları da duvak teliyle birbirine dolaştırır, sarar, yediye bükerek bağlar. Üç gün günde yetmiş kez, euzubillah der, yere tükürür. Üçüncü günün bitiminde telleri üç kat muşambaya, muşambayı yeşil yamaya sarar, otuz üç dikişle diker, her dikiş vuruşunda büyü yaptıranın adını söyler, fatih'i-kısmet der. Kız yapılan muskayı, göğüs arasına ya da koynuna asar. Kırk gün içinde isteyeni çıkar. Bunu yalnız yaptıranla cinci hoca bilmelidir. Başkaları duyarsa büyü bozulur.

Siz inanır mısınız bilmem ya da bunları ciddiye alır mısınız? Ben yazdım ama pek de inandım diyemem. İnancım o ki tüm bu çabalar insanoğlunun kaderinin yazılmışlığına duyduğu tepki, yaşamı değiştirme isteğidir. İnanan bir yürek başına gelenlerin kendisi için iyi ve öğretici yanlarını bulmaya çalışır. O nedenle büyüye, fala bel bağlayarak yaşamak yaşımın doğal akışını çevirmeye çalışmak beyhudedir. Asıl olan istemektir.


Yürekten isteyin, hak ediyorsanız ve layıksanız olacaktır. İyisi de kötüsü de.
Yani bir şeyler dilerken dikkatli olun. Gerçekleşebilir…
 






RENK-AHENK KEDİLERİZ HEPİMİZ...
KOCAMAN RENKLİ BİR BALONUN İÇİNDE...
GÜNEŞE DOĞRU....

SÜVEYDA...

 1

geç kaldınız kitabın son sayfası
yazıldı sizden önce geç kaldınız
her yaşamın kitabı kendine ağıt
her kitabın tanrı buyruğu yaşamı
siz bendeki tüm kitaplara geç kaldınız
şimdi sizden bir anafikir çıkarmak
tüm önsözleri geçip
romanları eleyip yaşamdan
kısacık
bir anafikir katmak ölüme
şimdi sizden ne roman yazmak ne hikaye
ne de şiir yazmak sizden bir sevgi yaratmak
siz bendeki tüm kitaplara geç kaldınız
siz ve benzerleriniz tüm romanlarda
tüm hikayelerinde,şiirlerinde yaşamın
ve yüreğimdeki kara lekede
defalarca tekrarlandınız
elenip yaşamdan
tüm gizli günahlarıyla yüreğimin
sona katıldınız
boşuna uğraşmayın benle
siz bendeki tüm kitaplara geç kaldınız

2

Uzaklaşan küçük toz parçaları içimde...

bu gece yolculuk gecesi idi...kendimden kalkan uçaklar bana döndüler..yok saydım bütün diğer yerleri bu gece... yaşamı çektim ciğerlerime, hüzün doldu içime bu gece..

yüzünde gezdim..yıllarca yoruldu aşk, ağzıma acı doldu...gülemedim bu gece olanlara.. hoş

çakal derken güne bu gece ilk kez bu kadar içimden diledim belki de imkansızlığını yaşamın..

yorulan ve eskiyen yanlarımla oturdum karşısına bu gecenin.. bildim ki birkez daha imkansızlıktı varolmak.. Ve üstüne yüklemek tüm yükleri yaşamın mümkünsüzdü..kenarda durdu içinden dökülenler..üstünde kalanlar sahibsiz..deliler gibi koştu kara büyü..gözlerimde

"varım" sandım yoktum..varmısın diye baktım "hep aynı"lar vardı oda da.. "geçmiş" te kalmıştı başlangıçlar artık bekleyecek bir şey yoktu belki de...içimde yok olmakta olan yanım dirildi...yazabildim içimi yeniden...sonuna vardım içimdeki kız çoçuğunun

uzun sürdü bulmam içimdeki yolculukları..verdiğim yanlış adresleri.. toz parçaları genzime doldu...aradığım dı... kendimde bulamadım yüzünü kayıp gitti gece...

desem ki şimdi...

"nerede içimdeki gemi" sis yuttu geceyi..boğuldu gerçek...belirsizlik kurtuluştu sığınılan tek liman...belirsizdi gece ..ve sabah sahipsizdi içimdeki hava.... boşluğa bıraktım nefesimi.. bir nefeslikti yaşam...

içimde bir acı kaldı... ve bir minnet yaşama dair... "ma tapınağının" dehlizlerinden geçti koku burnuma dolmadan önce.. zarafetin krallığında saltanat sürdü... çapkın kırmızı güller dans ettiler kadınların göğsünde

gördüğümü görmezden geldim..duyduğumu yok saydım...ayıp olurdu anlamak yaşamı "sen ne dersen o dur " dedim.. birkez daha...yaşam sırayla yaşanıyordu.... ben olmayan benlerden istediler benden verdim...görmediler...istediğiniz budur dedim!


3
küstüm çiçeklerimi suladım sabah güneşe karşı...gelecek geceyi bilen yanlarımla güldüm olanlara bir kez daha ...içimdeki havayı üfledim boşluğa...dünyanın nefesi tıkandı..içmeliyim dedim bu gece...yolculuklar öncesinde içilmeliydi belkide ve yolcular koca dağlardan aşağıya koşmalıydılar.. uçaklar burun üstü çakılmalıydı içimdeki dağlara...içim kavga etti benimle "yokum" dedim içime "ben yokum" bu gece... siz dedim ne derseniz o dur!

tüm aptal cümleler kolkola geldiler üstüme...kaçıyorum sananlardan daha hızlı kaçtım...kaçmadığımı ben bile sandım.. bekle dedi saat ...uyuyamadı gece bende...sabahı ettim...sabahı dar ettim...
haddimi aldım yanına unutmadım rolümü..teşekkür ettim celebelitarık boğazına tetuan burnundan sisler arasında..

içimde uçuşan toz parçalarını üfledim direklerine teknenin...rüzgarım sustu sonra...

bu gece yolculuk gecesi idi bende gezdik..ev sahibi bendim...ne dediyseniz "o dur!" dedim...ürkütmedik sizi...adınızı sormadık size adreste almadık geceden...tesadüf müdür acaba herkezin yaşamı bu kadar anlaması!!

Zehirli sarmaşıklarımla..kırkikindiler...otlarla..kokular kaynadılar kazanda...bana tuttu büyüler..yaşam büyü tutmuyordu..bense yaşamıyordum...

biraz da siz konuşsaydınız tüm cevaplarınız verilmiş olsaydı daha ne arardınız?




4
yüzünde dünyalar esti eski bir rüya dirildi ellerinde yorgun düşçü pırıltısıyla taktı ağlarına gecenin en güzel saatini saçlarında yakamozlar ışıldadıgözlerinde kara kabuslar yaşandıçok renkli yorgan çekildi direklerine teknenin "yaş"sızdı zaman yorgun geçmiş dağıldı odaya neşeyle hüzün..geceyle gündüz temizle kirli...iyiyle kötü geçtiler yüzünden ve korkusu dehlizlerin zarafet krallıktı ellerinde ellerin bitmekte olan saltanatın küstüm çiçekleri doldu odaya yüzünden yön sordular sabaha karşı sisle doldu tetuan burnundan tüm gerçeği ile cebelitarık odaya..


5
şehrin ıssız yerlerinden
tiz bir çığlık yükseliyor

bağırıyor toprak
bağırıyor ağaçların dalları
uğulduyor delilik

"delilik sevdalı"

şehrin ıssız yerlerinden
kalkıyor gece ötücüleri

"delilik sevdalı"

vazgeçiyor yaralarından
yüzyıllık yaralı
tiz bir çığlık yükseliyor
tütsü dumanlarının ardından

bağırıyor ölüm
belirsizlik
uğulduyor delilik

"varamadığım yanlarım acıyor"

şehrin gözünde canlanıyor
silik düşler
uzun dehlizlerde giriş vermiyor düş şehre
dönüyor kırmızı tuğla duvarlar betona
düşler siliniyor yollardan

yağmur bağırıyor

"delilik sevdalı....
ah belirsizlik"


6

gece sesini gizliyor
tüm hüznün siyahlara bürünmüş
kendi duvarında yaşanırken öykü
yaşam sesini örtüyor sayıklamalara
bizim,senin,onun ve
benim
tüm yaşam yanyana yitiyor dilsiz
bedene inat, yüreğe inat
yanayana bitiyor insan
birbirinden habersiz
gece evleri örterken
tüm gizi yüreklerine vuruyor delilerin
ben seni, ben onu, ben beni
didikliyoruz tüm delileri
örtüyor upuzun saçları her yanımızı
didikliyoruz aşkın delillerini
sayıklayarak aynı suskunluk aryalarını
güvensiz ve zamanı tüketerek
bölünüyoruz güne
gece sesini gizliyor geçmişin
bize inat verimli topraklara ekiyor
hüzün en derindeki izini



7

ölüm; bedenin yüreğine dolduğu, elinin azrailini boynuna doladığı anın tasviri
gece; kendi ellerinde boğarken yaşamı defalarca katil, defalarca alçak
ipi çekmeli
Hapsedilmeli ölüm bedeninde tüm dağlar ve denizler,bir gecede dolmalı geçmişe beden..bir anda geçmeli ölümden
öldürün geceyi geleceği öldürün
atlayın boşluğa
yaşamın çözümü toplu intiharlarsa
çekin tabureyi, fişi, ipi sevgiyi..yiyin kusana dek yaşamı

oysa yaşam defalarca alçak bitişlerle başlıyor güne ve aciz insan..
yaşanandan büyükken yüreği cevapsızlıkta yitiriyor dilini
gece ve ölüm anla başlıyor

yanlız bir adım,bir adım daha
gülümseyerek derin uykuda boşluğa

ölüme varan katliam yürekten çınlıyor..anın tasviri beden ölmeden çürüyor


8

toz yağıyor gün boyu
bütün ağaçların üstüne
öte yanından gökyüzünün
silkinecek ne kaldı ki
olmaktan öte
ağaçlar kendilerini sunuyor
göğe kalkan kollarıyla
ve düşe başlıyor tüm gücüyle yaşam
etekleri dört dönüyor
köklerinden acı sızarak toprağa
-al beni geçmişe..ez yüreğimi
topraktan evlere doluyor yaşam
kaçan yıldızlarla
soluk yaşam rengi ve ter nehri
kirlendi herşey
-toz yağıyor gün boyu
hayaller kirleniyor
dibi yosun bağlıyor denizin
deniz bitiyor
eriyor gece geçmiş diriliyor
herkes kendi yürek evinde
tozlarını silkeliyor güne

9


solgun istek
gündüzün gel-gitleri
kızıl bir sabah dökülüyor
zamansız örtülerini uzatıyor
öğleye doğru

kalkma vakti
uyanma zamanı
ıssızlığa dolmanın tam sırası
günün karnı erik ağacı
uzanıyor dallarında zamansız çiçekler
meyveleri büyüyemeden
yerde geçmiş mevsim ölüleri

tutku vuruyor günün yar vaktini

zaman kollarını uzatıyor
geceye doğru

10

"beni sen vur değsin öldüğüme"

yitiriyorum zamanı
ay batıyor içimde
yağmaya yükleniyor bulutlarım

"ses ver zaman
yanık bir mektuptan
bakir genç kız düşleriyle"

karnımdan göç ediyor
göçmen kuşlarım sıcak yönlere
yitiriyorum yazı
ardım kara kış

"ses ver zaman
eksik yanlarımdan
çoçuk masallarıyla"

tenimden yükseliyyor yanan yapraklar
rüzgar vuruyor yüreğimi
ruhları çıkıyor kınlarından
varlıkları bıçakla kazınıyor tenime
yay geriliyor
geriliyor kadınlık adımlayarak geçmişi

"ses vermiyor zaman içimden"



11


uzağa bakan bir çift göz gibi görünüyor
ellerinin darmadağın yanlızlığı
dokunduğun yer yüreğimin sağ yanında..üşüyor bedenim cevapsız her soruda

söylenecek birşeyin varmı bana

zaman tükeniyor hızla ve kayboluyor korku girişteki koca taşlıkta
ve salınarak ilerliyor gün akşama
tamamlanamıyor kopan parçalarım boşlukta
eleniyor yüreğim bu yaşamdan

"tekrar"..yenileniyor zaman..yineleniyor yaşam
beden haykırıyor kurtularak karabasanından
emri mutlak: taassup

anlaşılamıyor zamanın farklı dili dolanıyor yüreğimin sağ yanı
ellerimin beceriksiz kalabalığı ile isyan ediyor kapatıldığı duvarsız odalardan
bir çift kara göz
tekrar...tekrar kurtuluyor zaman farklı lisanından
emri mutlak:tenakuz..

ve beden kurtuluyor yaşamından
söyleyecek bir şeyim var zamana!



12

oturup bir gece tüm yaraların başına
tek tek kanatarak
ve kabuklarını kaldırarak
tırnaklarınla yolarak yaşamı
gözlerinden akıtarak
mümkün olacak ise
yakalamak

"acıyor yaralarım"

kopardığım her kabuk için
bir yaşam yaşanacak ve ölüm
duracaksa
ellerini dolaştır yaralarımda
yüzünü sürdüğün heryanım
can bulacaksa teninde
mümkün olacaksa geri saymak

her gece kanat yaralarımı

"kanıyor yüreğim"

tırnaklarına geçmişimi doldur
tek tek kan akıtarak
didikle delilerimi


13

tohumu nefessiz kalmış büyümemiş çoçuklar
köklerine tutunmak imkansız sevgiler...nicedir aranmamış yazgılar
kurgulanmış aşklar ve günün daralışı yüreğinde
hergün daha nefessiz büyümesiz toprağına yabancı tohumlar
elindeki korun tuzaklara attığı ölüler suyuna gittiğin geceler
aklından yüreğine dolan hüzün itirazsız güdüldüğün çobanlar
gittikçe körelirken asi yanın geride bıraktığın kimseye yetememiş senler
tüketirken odalar düşlerini..bu yaşam benim değil ki..

can verirken kadın bedenin yaşama sana mahkum hesapsızlıklar
eksik kalmış yanların "pazar bilmecesi" ve tohumu nefessiz koyan
hatalı geniş topraklar

beşkala kaçmaya ..karnın gittikçe büyürken yaşama


14

"düşü istiyorum
dokunulmaz görülmez olanı
ve büyüsünü yaşamın
hayalleri kirlenmiş
dibi yosun bağlamış bir deniz olmak istiyorum"

ses hızıyla koptu bedenim paramparça
mağaralarda gizlendi büyü
gözlerinde yıkandı geçmiş
kana bulandı yıkıldı asılsız düş
geçitsiz kapalı yollarda
kabilenin ortak dili konuşuldu
deniz yılanları sokuldu
kıvrılarak
zehiri alınmış diller konuştu
öpüşleri öldürdü bedeni
geçiş başladığında diğer yana
düş uyandırmadı yaşamın gizemini
tanrı gözlerine terk etti hüznü
yedi kol darmadağın etti
bitirilmemiş yolları
gidilmemiş şehirleri
deniz diplerinde toplandı iyot kokulu acılar
terk edildi kıyı kasabaları
öldürdük geceyi
atladı boşluğa toplu ölümler
yaşamı yedi kusana dek gülümseyerek
denizden gelen dalgalar
gökyüzünde bir parçada bölündü düş
gece al yüreğimi ezdi yıldızlarla
günler denizde bitti deniz düşte sona erdi
geçmiş köpüklerinde dirildi
suyun üstüne çizdi yarayı
ince bir ırmak aktı kadın gözlerin
yitirdikçe karanlık gecede yolgösteren yıldızını
kör karanlığına alıştı denizin
yosun bağlı kadın yüreğin

"düşü istiyorum görmediğini kadın gözlerimin"

15

düşümün tüm yollarını tıkayan uzun soluklu kavga eritirken gümüşleri
akarken çeliğin tınısı yüzünden göğsüme sürükleyerek geçmişi
kapatıldığı odalardan güneş yakarken genzimi
başka bir lisanın alfabesi ile ile gülümsüyor düş gümüşleri

üşüyor düşümde sevgi

binlerce figüran ve meydan savaşları
her kadının kovuğunda kendi yılanı kölesini adıyor gümüşten yılanlara
köle tüccarı kadın efendisi

düşün ortasında bıçaklar ilişiyor gövdeme geçmişin otları tutuşuyor
eritiyor işinin ehli düşümde gümüşleri
kendine koca kılıçlar döküyor gümüşün içindeki görünmez çelikten
bir vuruşta terk ediyor düşü kapatıldığı odalardan
güneş yakarken tenimi düşler mi savaşa davet ediyor sevgiyi




16

yitik savaşlar mağlubu yüreğim
özlemsizliğe tutsak
yolları kesik dört yanı kule
vardığı yerlerde kendinden uzak
yitik savaşlar kahramanı
kör savaşçı yüreğim
ben eksik kırık kendine tuzak
bir çoçuk yüreği tamamlanmaz
yaslı yüreğim
yapayalnız saçları kule diplerinde
senelerdir sürgün
resimsiz çoğalmasız isteksiz
aynaları kırık yüreğim
ben eksik yorgun son alaz
ben kendine sivri dilli bıçak
vardığı yerlerde yanlız yasak
kış başı yaz sonu
mevsimsiz
yaraları iyot kokusu denizi kan
bıçaları göğsünde bilenmiş
bencil korkak kışsız deli yüreğim

sanki ben bir saat öteyim



17

"artık arama denizi"
seferis

kara gözleri gözüme yürüdü
canın üçlemesi
sessizliğin derini ve hasret tedirginliği
içimdeki inanç bilmecesi
yürüyüp varamadığım yol
dört yanımdaki soruların
cevapları; canın kendine ihaneti
arınmış tüm yüzleri yaşamın
kara gözleri ve bebek elleri
doğoşu herkezin kendinden
kanın kana, canın cana ve yüreğin yüreğe
dönüşü sıcacık
kara gözleri ve seslerin en sonsuzu
içimde yürüyüp doğabildiğim tek gün
içimdeki inanç bilmecesi
bedenin üçlemesi



18

"Kopacak yüreğim gözlerimden gideceksin bu yazdan
açacaksın yüreğini boşluğa orada tüm tarihlerin,
tüm yitik savaşlar kapkara gözlerinin ardında"

gözlerin tüm kaçışların önü sıra dizilmede yıllar sonra kara bir akşamda
“ne mümkün ellerin”
dönmek yazlar öncesinin yanlışlarına ne mümkün şimdi o eski resim

"gördün mü?"

tutunduğun yıldızlar kadar uzakta yıllar sonra kara soğukta
yazılmış tarihler soluk foğraflarla
ben ki tüm zamanların kara büyülü kirkesi
şimdi üç beş satırda anaçlıkla donatırken ev yanımı ve kanatırken her yaramı

yıllar önce ellerimden bırakırken yaşamın en çıplak yanını
geç kalmış bir uyanıştan başka ne ki bunca aradan sonra

ellerine bıraktığım tüm yalan adreslerle seni donattığım senden habersiz yanıtlar
ve sana ödünç bıraktığım kara yanım ile şimdi beni çöz-bul-tamamla
kapılarda aşkı bekliyorum
şimdi tüm sancısı ile hayata katılıyor dört yanım
nasıl kurulurdu yeni baştan yaşamlar
"benim" sandığım şiirler ve yükünü taşıdığım kadınlar
ne diriltebilir şimdi eski yazları
kim diriltebilir öldükleri ağlarda eski aşkları
kopuyor gözlerim yüzümden
kulağımda bizim olan çağlardan kalma kimseler yokken ıssızlıkta

"onlardan biri olabilirmiyim?"

ben ki sana rağmen hiç söylenmemiş bir yalanın ağzında
sıkarak dişlerimi saklanarak postların kıvrımlarına
kendimi aşka yakıştıramadım
yarattığım sevgilerde asırlık kurnabaşlarının orospu temizlenmeleri
ben sana yakışmazdım
uyandıramadan içimdeki küçük kız yüreğini
seni kelimesiz anlamlarla bırakıp kaçtım
kendinden üreyen tek aşkım deli yanı gözlerimin zehir zıkkım
yaşamın ipliğini kara ağaçlara bağladım
gözlerinde suretimi aradım yıllar sonra
içimdeki küçük kız dillenirken korkusuz



19

donatırken bedenimi yorgun bir anaçlıkla
yüreğimin dört duvarını delirmelere kapadım

anladım ki zıkkım sofralarına yaşanmışlık beş yazıyor

sen gördün mü deliliği?

onarmadan dört yanı olduğu yerden kalmışlarla yeniden
uzağında yası yaşadım
denizsizdi şehrin
çoçuk yaşların erken yaşanmışlıkları
kara tutkulu adamların çok bilmezlikleri ile gizlenerek
kurnabaşı eğlencelerine gözlerimde savaşlar
en çok ben oynadım-zilleri tefleri kulaklarımda-
ben onları onlardan çok severek koca göğüslü kadınların yüreğiyle
delirmeyi seçtim

aralarında dönerek derinine kayarken kimsesizliğin
demediklerimi denmiş
yazmadıklarımı okunmuş sandım
yaşama yalancı şahitler bulup
terle ıslanmış derin temizlik hamamlarından
bebeği dillendirdim
yaşamın çok seslerine takıldı soluğum
sana bir seni diyemedim ellerim yüreğimin tüm kara bakışları
doğamamış bebeklerim,gözlerim,yaşadıklarım,yaşamım

özür dilerim

"tüm yaşadıklarımız çürüdü bizsiz bir yanımız eskidi
zaman bitti kara geceye inat hiç değişmeden adresleri yitik
ben yüzünü aralarken sensiz,seni yaşadım
dağlarının denizinde kumunda senden geri alıp gençliğimi
sonsuza kitledim”
yemyeşil gözlerini yaşamın alfabesine ekledim

ben aşka bel bağladığım
adak sofralarında önce seni kemirdim
seni bitirdim



20

Cevapsız sorular sorduk zamana
cinnetinden kurtulmak için rüyanın
uyandıkça katıldık uykuya
zamansız sorular sorduk yaşama

soru sormak cevapsızlıkmış sonradan öğrendik

Siyah ciltli bir bir deftere not ettiler
yargılananları
adımızı aradık uzun listelerde
suçumuzu aradık bekleme koğuşlarında
saldırdığımız kalelerde tutsak kaldı cesaretimiz
cinnetinden kudret yarattık yaşananların
farkımız kara gölgelerimizle barışık yaşamaktı
tırmandıkça kasıklarına yaşamın
yargıladık tutunduğumuz kuru dalları
töreleri yok saydık
masalları karabasanlarda dinledik
gittik geldik, gittik geldik
aynı yerde döndüğümüzü
kapalı kapılarımızı, bodrumlardaki leş kokularını
siyah ciltli defterlerdeki sayfalarımızı
kör dillerimizle çağırdık
suçumuzu aradık
suçsuzduk adandık
suçsuzduk gölgemize bağlandık
cevapsız sorular sorduk zamana

soru sormak ıssızlıkmış sonradan anladık.



21

ruhunu temizlemeden süren tüm yenidenlik
-kandırmaca..düş..ince yara-
kapkara giysili güz dönemeci
suça bedellenmeden
ve titremeden yüreğin geçip giden
-yarayı çizdi inec bir ırmak
aktı kadın gözlerin-
erken başlangıçlı güz dönemeci
henüz çok gençken
-yol gösterenyıldızın-
yitirdikçe gökyüzünde
kör karanlığa alıştıran
kadın gözlerin..
henüz çok gençken
dinen eski resim

çok erken
çok erken...



22

ses hızıyla koptu
bedenim paramparça
sona başladı düşün
mağaralarda gizli büyü
gözlerinde yıkandı bedenim
kana bulandı yıkıldı düş
geçitsiz kapalı sokakta
kabilenin ortak büyüsü
yılanlar sokuldu
-kıvrılarak
zehir akıtarak dilime
tanrının gözlerine terk ettiği
eksik hüzün,
güzelliğini darmadağın ettiği
büyü tutmaz keşfedilmez yanın
bitirilmemiş yol
gidilmemiş şehirlerin
geçitsiz köprülerde toplanmış
iyot kokulu acılar
ses hızıyla yıkıldı
terk edilmiş kıyı kasabaları
kabilenin ortak büyüsü



23

et söze bölündü
ten tende bilendi
kırmızı bastı gülleri
akıl deliklerde gizlendi
düş köyleri kuruldu
doğumun fakir evlerinde
ten akıldan elendi
mucize yok
"senin için yüreğimin gülleri"



24

sevmek bazen delice yorucudur
taşınmaz yüreğin üstünde aklın
koyup gidersin ardında
buzdan sarayların
bazen anlatılmaz durgunluğun
hırsın kükrer gözlerinden
cevapsızdır düşmanlığın
kurtarmak imkansızdır
çatıdaki kedileri
sevmek bazen delice yorucudur
tökezler yüreğin



25

ses verir içinden geçen rüzgar
eser güneşten yeryüzüne tüm gerçek
çabuk dökülür erken açılan güller
can verirler dallarına
yağmurla doldurur geçmiş birikimlerini
hergün birkez daha kapanır
gün güneşe
akşam sefası gecenin bekçileri
kendine kanayan karanlık
bilsede gizemi
kimse kurtaramaz
"çabuk kırılır mucize gülleri"



26

"bir sabah gözlerinin sınırsız sularında yağmura tutulmuş yorgun bir martının çığlıklarıyla uyanacaksın"
arif turan

sağ yanımda tekneler bağlı sularında kimsesiz
sol yanımda gözlerin orman yeşili
dudaklarımda kantadın
kum doluyor yüreğime
yağmur yağmamış bir yüreğin yalan kumları doluyor göğsümün içine
bir tarafta içim acısın diye savaş görmüş bir deli
bir yanımda eprimiş bir gece elbisesi
ortasında kumların gecenin orospu teni
küçük sandal bu son gece
denizine açılsam bilirim boğulurum
denizime dalsan sığ suları ölümün olur
sol yanımda gözlerin sitemkar
ortasında kumların delilere inat seviş benimle
yağmuru eksik bedeninin yalan kumları dolsun içime
sonra toplansın başımıza yaralı çağın eskileri
tekrar tekrar söylediğin yalan ilk dudakların olsun
yağmur ellerini küçültsün yüreğimde
ellerimde öl
yağmurun dinsin ellerin gittikçe büyüsün gecede
yüzünü yüzüme çevirme
yağmur yağmamış bir gecenin yalan kumları doluyor
ölümüne


27

mümkün mü
zamanla unutup ihanetleri yara almadan yaşamak
çoçuk sapanlarının kalleş kuş ölümlerini unutup..kimseyi öldürmeden yaşamak
unutmak ki koca gölde sazlara dolanan bacaklarımız
mümkün mü birgün kimsesiz kalmayı unutmak
ihanetleri hapsetmek yüreğindeki kuş ölülerini diriltmek

bilmeden yüzlerce cinayet faili meşhul yaşam öyküleri

mümkün mü
ılımış yüreğindeki huzuru koca kara gözlerini ezik şiirlerini
erkekliğini zaferlere donatmak
eksik erkekleri ve yarım kadınları tamamlamak yüzlerce ölümle
tüm düğümleri çözüp azat etmek yüreğini
ne mümkün koca ölüm şirketlerini
herkezin ortaklığı yaşam değirmenlerini
çoçuk sapanlarının bilmeden kalleş kuş ölümlerini
zamanda yitirmek
mümkün mü yakalamak yaşama değin söylenecekleri beş satırda

mümkün mü?



28

göklerinde arap atları telaş mutluluğun yakalanmaz kaygan balık
umursamaz yüreğin vaatleri tutsak

umursamazlığının kuleleri çölde buzdan kuleleri
sakin sessiz umarsız
evlerin koca beton kolonları saklambaç
gizleri küçük odanın çoçuk masalı erken erkek
geceyarıları çıplak balkonlar aşağısı ölüm
göklerinde yakalanmamış çoçuk kanları

sevişme benimle

yüreğinin ucu el değmemiş antartika
sürekli gem vurulmuş arap atları bir yanın
gece vakitleri sokaklar kaldırımlar köşe başları
yerler tozlu topraklı resimlerin usul usul sokulur yüreğime
karşıdaki herkes insanın kendini tekrarından başka ne ki
gece vakitleri dar zamanlar

ya kaçmazsam
umursamaz yüreğin daralıyor vaatleri tutsak
ghözlerim kanadı divanına dünya dar geldi balkon yüksek
ya kaçmazsam

sakin sessiz ve umursamaz

umarsızlığının kuleleri cam kuleleri kaygan kayılan

kulelerin dipleri gözü bağlı ölüler
mutluluğun yakalanmaz kaygan balık
yüreğimin bir yanı denizlerine kopmuş buz dağı

ya kaçmazsam



29

“önce saçları dolaştı sonra sessiz deprem
mumları tek tek söndü gecenin
çıplak ayakları yol boyu kanatarak kaldırımları
denize açıldı koyu kara gecenin balkonu
ay tek tek söktü kaldırım taşlarını balkonun ardında koyu kara deniz
ve sessiz direnişti kapıları kilitli gecenin gözleri

“ay devamı sabaha dilsiz ortak bir nefes verdi dört duvarına gecenin

çıplak dokunmasız karanlık sokakta yol boyu karanlık sokakta sensiz bitirdi geceyi

“gömdüm başımı en derin uyku tünellerine
ama kulaklarım duydu aşkın katilliğini
hep yanınızda idim bir sarmaşık gibi bürüdünüz çoğaldınız birbirinize dolanıp
kara gecede

bakışlarında ince muamma..gözlerin kimsenin bakmadığı kadar koyu karanlık
ve saçların kule boyu urgandı
yüreğimden aşağı tutunabilsem tırmanacağım gökyüzüne..merdivensiz..sensiz

“gece ölmekti çoğu kez bazen çok kişi bazen bir başına

önce saçların dolaştı geceye…



30

ikimizin ortak tarihinde
tüm yarım kalmış buluşmalar dizgisi kavuşmak
sırtımda bulduğun en gizli nokta el değmemiş
göğsümde teninin son nefesi
sen cevapsız soruları en ağırı
ikimizin ortak tarihi
başı çoçukluğun erken erkekliği
sonrası yanlış ağaçlar
gibi toğrağından habersiz
her mevsim bir adım ileri
hep aynı baştan öteye
yüreğinde bir keman sesi
sırtımdan boynuma varan
yüzü bir karşılaşmada unutulmuş
yüreğinde hesap bilmez terazi
her sevişmede yüzlerce yiten
heo aynı başatan sona
her karşılaşmada derin yaralarla
saldırdığın her parçamı darmadağın ederek
istekten çok ötede
aramızda kadınlıkla erkeklikten örülmüş
kalın duvar çözümsüz delirme
bizim tarihimiz eksik birleşme
yüreğimde sessiz isyan cevapsız soru nerede bitecek

içimde...


31

"bitimlerin yaşandığı her güne"

hüzün dağlıyor tüm geçmişi
durup durduğu yerden
kazıyarak kendini
gece sesleniyor
sırtımdaki gizli noktadan

"son bulmayacak bilmece"

tek parçası eksik kaldı
yap-bozların
tamamlanmamış düş döndü güne
odalardan geçildi düşte
yollarda yüründü/ olmadık
saraylarda hükümdarlık sürdü yürek
eksildi tamamlandı
yüzyıl uyudu prenses

"hüzün çaldı geleceği"

kaybolan parça bulunmadı ormanda
eksik yanıma seslendi sırtımdaki gizli nokta

bağırdım boşluğa...

"eksik yanım..ayağa kalk buradayım de!
sana devamsızlıktan
hayatta kalıyorum"



32

"yanımda kal
gözlerim her saat daha kara"

gemi battı içinde ayla birlikte
vakit gelmedi
uçurum gökyüzünün dibi
uykumun son beş dakikasını yuttu yılanlar
düşümde kıvrıldı ağacın kökleri
yititrdim ayı gökyüzünde
düşümde yıllar sürdü geleceğin gelmesi
kuleden düştü ay
merdivenden tırmandı sular
ters giydim yüzümü
düşümde sevdim seni
korkaklığımı aldı içine düşüm
acemiliğini yaşamın
ve kartlaşmış kevaşe tadını
meyhanelerde battı ay

"içimde kal
gökyüzünde dolunay"



33

üçüncü dağın ardına yapışıyor ay çaresiz
denizin derinlerine gömülüyor
büyüyor içimde
soluklanıyor yukarda
yanıyor
yüzünde adamlar dolaşıyor ayın
adakların üzerine vuruyor gölgesi geçmişin

koca taşlarda kesiyoruz uzayan ellerimizi
yıkıyoruz bedenlerimizi sunaklarda

olmuyor..ay dolunaya dolmuyor
inceliyor ay
boşalıyor içi

tekrarından adaralıyor dünya
bir kez daha ..bir kez daha

olacakken
ölüyor ay...



34

tarihin içinde delik
güneş zehirlenmesi
ölüyorum
ölüyoruz
yükseldikçe sesimiz
zamanın tekrarı
birikiyor kıyılarımızda
kan seli
sürdükçe dalın filizi
yaşam
birikiyor ellerimizde
büyüdükçe
aşka
kan döküyoruz
tarihin içinde kara delik
yürüdükçe içimizde
gidip gelip
umutsuz volta
aşaka dönüyoruz
birikiyor kıyılarımızda kin
zaman tüketiyor gizi
sürdükçe dalın filizi
yeni baştan yaşam
tarihe birikiyoruz



35

gençliği yitirilmiş bir akşamüstü tadında
rengi küfe çalan saçların
sebebsiz bir selam gün ortasında
iyi bir nedeni olmalı herkezin
"bedeninin bir yanında saklı cevabım"
saçların upuzun ölüm renginde
kara bir deri kuşanmış göğsün
şimdi bir kez daha
başıma gelenler birkez daha
incesaz
kıyıdan uzakta sessiz
tadı kaçkın güz renginde
orman vurmamış gözlerinde
rüzgarla dolaşan upuzun saçların

"sana da air elbet bir yanım.."

hadi bir kez da baştan birkez daha çümbüş
yeniden

yeniden aşk

ormanın aşk
çöllerin aşk
ve son sürat yaran denizimi upuzun saçların
inceden aşk

incesaz...

36

eğri dalda gül çiçek
"miş" zamanı ..gelecek
masallı geçmiş
dili sürçtü yaşamın
"dı" zamanı
gül daldan döküldü dökülecek
dikenlerinde kaldı sevgisi
gülleri ceplerinde diken
sevecekti sevmeyecekti
gelecekti gelmeyecekti
bitecekti derken

tükenmiş "di" gelecek


37

susmuş bir dil bağı
süpürülmüş bir sofa yanlızlığı
hergün yıkanan beton bahçeler

serinlik
kimsesizlik

aksak ritm, gecekondu kapısı sakinleri
oniki ay kimsesizleri
uçurum dibi çiçekleri
bölünememiş çift kişiliksizlikler

"bitki bahçelerinin nişanı idi
yedikleriniz ve içtikleriniz..
kehanet düğündü bağlandı dilleriniz"

saflık geçmişin bağı idi
oniki ay kimsesizlikleri
dünya ve güneşin nişanında
elendiniz düğünden

kehanet;
susmuş dil bağı
aksak ritm,beton bahçe sakinleri



38

bir küçük gökyüzü düşü sarılmalarda kırık dökük ve yarım kalmış
bir çadır tiyatrosunda unutulan repliklerin tekrarı
kadın yatılıp kız kalkılan yataklar
yaşamın ince dansı bulutla deniz arasında en güzel fotoğraflar ölülerin
çaresiz aç düşleri gecelerin
sarılmalarda kırık dökük sırtının ağaçsız dağları
ve kaşlarının arasındaki geniş ölüm ovası
yüreğimden sevgiyi taşırır yorgun gözlerinin bindiği eski trenler
kendini aşka atan kadınlar ve hesapları binbir türlü

“kim hesapsız ki”

yine de kadın yatılıp kız kalkılan yaşamlar
en güzel anılar ölülerin
kendini tekrardan başka ne ki ölmeden yaşamak

bitmemiş evlerin çatılarındaki sonsuz bulutlar
kenar mahallelerde kalmış gül düşleri
bugün beş mayıs

dilek ağaçları beni de görün


39

"girdiğin tüm kapıları
kapadım ardından"

tüm aşklarımı mundar ettim
gece olmadan daha
güneş doğmadı hiçbirinin üstüne
ve hiçbirini yazmadım yokluğuna
çağırdığım tüm düşler biterken
girdiğin kapıları yıkadım
kapı önlerini süpürdüm
yorgunluğumu
dindirdiğim küçük molalarda
sana soluklandım
yokluğunda

var edemesemde
sessizliğin derin çoğrafyalarında
gelişini
diyebildiklerimi seçip yaşamdan
önüne serdim...
karşıladım ilk bakışta gözlerinin derin rengini
kısa notlar düştü varlığından üzerime
eksilen yanlarımla yamadım günün gelişini
ağustosun iki yanına açtım pencereleri
çiçeklerim dolandı duvarlara

senin girdiğin kapıdan çıkardım geçmişi



40

söz dilendi
cesaret yanlızlıktan
kimsesiz yanlarıyla
uçuştu kelimeler
koskoca yorgunluk tünellerinden
kaydı içimdeki trenler
varılamayacak yollarda
durak aradı yanlışlık
kızgınlıklar bilendi
harcanan sabırdı
hoşçakalınamadı sonunda
açık olmadı yollar
varılamadı eve
çirkinlik bulaştı kelimelere
söz "cehaletti"
niyet "cesaret"



41

akıyor canım dört yanımdan
sızıyor gece içimden
meydan okuyor kulenin ötücüsü gündüze
postlarına kıvrılıyor hüzün ve gece
dibi kazınıyor büyü kazanlarının
kalanlar sunuluyor
"adak" yaşama
katılmıyor yürek şölene
kuru ekmek kemiriliyor
eldeki kurşun dövmelerle
"tanrı yazdıysa bozsun" törenlerinde
akıyor gücüm gövdemden
eriyor içimde geçmiş
çok erken yitilmiş parçam
kopuyor geleceğe -acı
babasız kalıyor hüzün
meydan okuyor günün soytarıları geceye
yenilerek tende düzen
korunuyor surları kentin
akıyor içimden cadde...



42

izin vermedi büyümesine zaman
ilk üç seneyi dörtle çarpıp düne bölemedi
boşluğa fırlatıldı misillemeler
vahşi atların ayaklarından taşındı
yedi değişik zaman taşı
karışımlar kaynadı
ateş çömleklerinde
eritildi gökyüzünün öfkesi
izin vermedi büyümesine gerçek

"ıssıza saldık
sonsuza bıraktık aklandık
güçlü ipler burkuldu sabrından"

güneşe varmaktı büyümek
görücüye çıktı boncukların özürleri
karışımlarda eritildi cam düşler
felaketler fırsatları çoğalttı zamanda
birileri daha kurban edilmeliydi

"hiç insafı yoktu zamanın
ve hali kalmamıştı yüreksiz güllerin"

aslanın yüreğinde kükredi
-zayıf çığlık, sessiz fırtına-
kimse bilmedi karışımlardan içilen zehri

üç çarpı dört kurban edildi gerçeğe

"ıssıza saldık
sonsuza bıraktık aklandık
kurtulduk aşktan"



43

"kar yağmadı bu kış buralara"

aylar önce sustu kış
kimsesiz kaldı eylül
çıkmayacakmış gibiydi ekim
lime lime savruldu
duvarlara çiçekler
ölümden öte karlar yağdı
sevgiden yana
terbiye edilmemiş cümleler
kuruldu kasıma
sessiz kaldı aralık
"ocak" söndü yüreklerde
kapkaraydı gece
şubat karsız soğuklarla titredi
ardından bahar yağdı güne
bir mevsime hecelendi kelime
bu kış güneş uğramadı buralara...



44

zamansız sustu sular
dalga dalga vurdu gece denize
aradan sızan yaşamlar
yüze vurdu
zamansız kaldı kelime
anlamsız yitirildi yaşanan
denize döküldüğünde kan



45

gelinlik kız düşleri vardı
geleceğin ve emanet aşkları
geçmişten çalınmış
hatalardan varıldı doğruya
sıcak muhabbetlerinde
kenar mahalle düşlerinin
azdan çoğa doğru yol aldı
geçmişle hesaplaşma
sahiplenildi cesaret
başka sokaklarda olamadığı kadar
bir başka zamandan emanet alınmıştı
gelecek düşleri
hırsla sahiplendi cesaret
biçilip kesilipmemiş doğruları
azdan çoğa yürünürken
seçkin semtlerin kırık dökük kaldırım taşlarında
burkuldu yürek
kaleye emanet edildi
kulelere kapatıldı gelecek..

"şimdi kendi zindanımda örüyorum rapunzel saçlarımı kabuslarla"



46

“tüm sınırsızlıkları başkalarının kör yaşamlarıyla sınırlanan ve kendinden aşk türeten kadınların arasına sızabilmiş bir bedenden oluşan tüm hayal, gizem ve büyü ölümün gölgesi ile yaşamın tüm anlarında yorulurken “Denge” bunun bir tercih ya da fırsat olmamasından kaynaklanıyorsa ve kadının tüm pişmanlığı “kimden ne alınacağı” değil “kime ne verilebileceğinde” ise;
denge her kurulmak istediğinde biraz daha burkularak içim, kayıyor gerçek ayaklarımın altından…



47

karşıya geçerken
günün orta yerinde
siste tek başına
bir gemi yanlızlığı
açılarında çalarken çanlar
yüzlerce yaşam boğulmuş
derin koca bir deniz ya da
derin siste erimiş
bir geminin son yolculuğu
kaybolmadan önce yolda

"yolun dahili yoksa yolcunun seyahatine"

son kez aranan kuytu liman
umut ve korkuyu halatlarında sise bağlayan
derin gözgözü görmez
yoklukta kaybolmuş
sise gömülen düş gezisi
yüzlerce yaşamı yutmuş denizin
dibinden gelen sıcak çağrı
günün orta yerinde
karşıya doğru sessizce
düşleri boğan
sis bulutlarının acı sezgisi..



48

nihayetine varamamış bir yolculuk
sentetik ve estetik bir dizgi
ayak kaldır bastığı güvenli topraktan
kendini
aşk
göğsümü delik deşik etti

kaşlarımın arasında gece dinlendi
aldanış
denizlerim
azgın,küçük sandalların son evi
acaba?

saçlarıma kara duygu değdi
söylenmemeli mi?
yaşamın gizleri

kimsenin gezmediği
dağ artlarında,yosunlu taşlar
aşk
sentetik tozların baharı
yol tutan rüzgarları
varılmamış ruh eşi

aşk
bardağın kenarında
devletler bitiren ölüm zehri
her gün bitimine uyanan
paranoyak kral
aşk, ölümü keşfetti..



49

savunmasız yakalandık
ve kaçtık bir solukta
yalnızdık


"dar bir sokakta
tüm aşkları dünyanın
satın alamadı
düşlerimizi"


kasıklarımızı sunduk beş paraya
geriye kalanları gövdemizden
sakladık
sıyırdık güzel gecelere
utandı gündüz bizden
kaçtık soluk soluğa
sığındık kavgaya
yalnızdık
kendimizi adak sandık
yaşama
katıldık
dar sokakta yok olduk
aldıklarımızı
verdiklerimizi saçarak yaşama



50

çağ bozumları
derviş selamları
ardından ak sütünün kan çanağı
ve kırık sütunları eski kentlerin
gizinin bitimi ele verişin kendini
gün dönümü gidişin
yeni binaları sur diplerinin

temelleri deniz suyunda çürümeye mahkum beton bedenin
derviş selamları ardından bedenin saltanatı
isteğin eline silah tutuşturulmuş zorba

kör savaşçı kadın yüreğin
saçların omzunun ard yanı
ve gittikçe daralırken koca blokların şehrin

51

çok derinden gelen sesi
toprağın ve sokakların
kışla birlikte soğurken duvarlar
birkez daha yenilgi
bunca zamandan sonra
yeniden gülümseten denizleri
erken ölen dostlar adına
aslan çoçuğu güneşin efendisi
kışını ısıtan büyü
her yer kan rengi
ve duvarlar eridi
hayvanın tabiatı gereği
parçaladı ve yaşamı yedi
çok derinden gelen suyun inişi
durması deli nehirlerin sabaha karşı
tükenişi başlangıçların
kış başında bu kaçıncı yenilgi
donarken ağaçlarda sevgi
bu benim değil
içimdeki derin boşluğun sesi
kim bilebilir kim kimin derininde gizli
aslan çoçuğu güneşin efendisi
hayvanın tabiatı gereği
parçaladı ve yüreğimi yedi



52

tüm yaralara inat
denize at kendini
tuzu yüreğine dolsun yaraların kavrulsun
her dönüşte dibe doğru
köşelerine pusu kur
ve tek şans ver zarlarına
ki hiçbir yarışın birincisi olmadığını anlasınlar
geçilmez sananlar kendilerini
sen gelip geçtikçe yanlarından
yansınlar kendi ateşlerinde
bembeyaz bir çıplaklıkta
koyu siyah bir hüzün vursun saçlarına
yüreğinin tuzunu bas ki yaralarına
acımak nedir anlasınlar
birkez olsun umarsız kalmamışların
koşturmalarında sen geç öteye
çoçukluklarında büyüyenler
bedenlerinde küçülsünler
ve yansınlar kendi yalanlarında
tek şans ver zarlarına
tüm kapıları alsınlar



53

yüreğin olduğu yerde aşkın yüzü kükredi
ve balılar ayaklandılar dağlara doğru
kayıp neslin sindirim organından dışkılandı aşk bereketle

denge kuruldu yirmi sekiz basamakta
on dört gece uyudu kadın
on dört gece uyandı ay
güneş kafesinde gizlendi yengeçin
doğa akrepte çoğaldı yaradana doğru
göğe yükselen duvarlara dolandı kanatlı yılanlar
güneş ve ay bölündü eksi ve artı toplandı

ruhun ikiye ayrıldığı gün canı yarıldı insanın

tanrı insanda haykırdı;
etimi ve kemiklerimi toplayın parçalarımı birbirine katın etimden et kemiğimden kemik yapın
on dört gün uyuyup
on dört gün uyanın
eksik yanınızı kanla çoğaltın
yüreğin olduğu yerde güneşin yüzüne bakın

balıklar ayaklandılar dağlara doğru
dünya burunlarından doldu ciğerlerine
kayıp nesiller ürediler: tanrı erlerine



54

"bu çağın tanrısı yakalandı
doğudan ve batıdan geldiler birçokları.."

yaratıcı düşten uyandı
bu çağın tanrısı ölü diliyle haykırdı
-henüz hazır olmayan dünya ile anlaşma imzalandı-

bir kaza ilegüneş cehenneme gelin edildi
kuzeyden ve güneyden geldiler birçokları

yaratıcı tahammül bağlarını kesti yaşamın
bu çağın tanrısı bulundu...
arzular dizginlendi, aşkın ekosu engellendi
bütün tekamüller sona erdirildi
ikinci ilke söz verildi

atlar zıt yönlere kaçtılar
tuzağa konan yemler tüketildi
omurgası kırıldı yaşamın
-yaşam bir semboldü-
gelecek birbirine karıştırıldı
bakıcılar caydılar hünerlerinden
bu çağın tanrısı adını söyledi gizini unutup

-sonradan düşünen
sonradan düşünen...-


55

önünde durduğumuz dağa diledik tüm kehanetleri
belki ondandır yaşananların rüyadan uyanamaması
tahta bacaklı adamlar şapkasından filler çıkan dostlar diledik
kuşlardan hüzün istedik ..
şimdi bu sirkin orta yerinde dönen renkli toplardan herbiri düştüğünde başımıza gösterinin rezilliği bundandır
belki bundandır upuzun kuyrular kapımızda kendimize yetemememiz
kimseyi terk edemememiz bundandır
araya yolları denizleri koymamız varamayıp önnünde dağların durmamız
vedasızlığımız yaşama belki kehanetlerindendir
tahta bacaklı adamların seslerini bağlamamız şapkalardan karıncalar çıkıp durması kuşların aptalca ötmesi, sirkin çadır tiyatrosuna dönmesi

hepsi kehanet dağlarının görünmez olmasındandır gözümüze
perde inmesindendir yaşama belki bundandır










56

“yok olduğunda bedenimdeki parçalardan herbiri içimde doğdu yeni benler..
hakkı varmıydı yaşamın bu kadar yormaya içimdeki kadını..yok sdaydığımda kendimden her parçayı yeni kadınlar doğdu güne..terk edildiler..yok sayıldılar..kendilerini aradıkları sonsuz dehlizlerinde kadınlığın, kapandıkça üstlerine anahtarsız kilitler başka sonsuz kapılara kaçtılar..kurtulmak için kendi kadınlıklarından analığa soyundular..kör çoçukların dilsiz anaları oldular..ceza idi dağın tepesinde oturmak..karakış boyunca insansız, yolsuz kaldılar..yakınlarına doğdu güneş kimi günler ama dostları aydı büyürken küçülürken ayla doğup ayla battılar..bedenlerindeki cevapsız kadının hem önderi hem takipçisi oldular..
bendeki kadınlar sahiplenilmiş şiirlerinde, öykülerinde, romanlarında, heykelllerinde ve bebeklerinde sonsuza yazıldılar..uğursuz sayıldılar, deli bellendiler, lavanta kokulu çeyiz sandıklarından ölüm ve delilik saldılar odalara..
kendilerindeki kadını zorladılar..yataklarda ayaklarından..ayakta dillerinden oldular..kaçamamalar yapıştı ellerine..aşk yaşanmaz yaşananı yok saydılar..terbiye edilmiş yanlarıyla kadınlığın zorladılar içlerindeki kadını..kolayken zor, zorken kolay bellendi yolculukları
içimdeki kadınlar bende doğup bende battılar
denendiler sınandılar sonu belli yarışlarda koştular

yok oldu bedenimden parçalar dağıldı sonsuza
biraz sizde
biraz sizde
biraz sizde
kaldılar

57
geç kaldınız kitabın son sayfası
yazıldı sizden önce geç kaldınız
her yaşamın kitabı kendine ağıt
her kitabın tanrı buyruğu yaşamı
siz bendeki tüm kitaplara geç kaldınız
şimdi sizden bir anafikir çıkarmak
tüm önsözleri geçip
romanları eleyip yaşamdan
kısacık
bir anafikir katmak ölüme
şimdi sizden ne roman yazmak ne hikaye
ne de şiir yazmak sizden bir sevgi yaratmak
siz bendeki tüm kitaplara geç kaldınız
siz ve benzerleriniz tüm romanlarda
tüm hikayelerinde,şiirlerinde yaşamın
ve yüreğimdeki kara lekede
defalarca tekrarlandınız
elenip yaşamdan
tüm gizli günahlarıyla yüreğimin
sona katıldınız
boşuna uğraşmayın benle
siz bendeki tüm kitaplara geç kaldınız