19 Ekim 2010



kanlı sevdaların
karamasalları
ey kavuçmak uçurumları
ay yalnızlıkları
sessiz ve derinden akardı
karaduygulu dağlarda
suskunluğun yeraltı ırmakları
eriyen karlarla birlikte yokuş aşağı inilmiş büyük kentlerde ışıklı caddelerin geceyarısı duyarlılığı
incelmiş ormanların karanlığı
bunca hayatlardan sonra kolay mı dağlardan indirmek
yol kesen imgeleriyle o eşkiya duyarlığını
şairi çok dağlar
dağlı mecnunlar niye bu kadar
niye bu kadar
tutmuş yolları
dilini yutmuş kara yılanlar
ki hiçbir dilden gitmiyor ağuları
sevda karası gözlerden geçerken
doğunun eski masalları
hayatlarını bir rivayet gibi yaşayanların
karaderili suretlere sevdalananların
kendi dağını kazan ferhatların
gerçekten görünmez olmuş yaslı maceraları
sizlere açtım yalnızlığımı
kurşun yemiş şiirleriyle efkar dağıtanları
yol geçen hanlarının adsız ölülerini
her ulusun masal çağından geçerken çöllerde yitmiş kervanları
kimsesizlikten deli olanları
kendi sözlüğünü yaşayanları
anmak şimdi bir uçurumun başında neye yarar
çocukluktan alınmış
yaralara çalınan sevdakarası merhemleri
dertleri işlemedikten sonra neye yarar anlatmak
hayatlarına döşenmiş mayınları
pars adımlarıyla alan ve aldıkça kendinden başka biri olan korkunun büyüttüğü sınır insanlarını....