4 Ağustos 2010

kocaman cümlelerle giriyoruz yaşamlara hadsiz duruşlarımızla...
düşünmeden yaratacağımız infialleri...
bizden başkasının olmadığı düşlerimizle vuruyoruz insanları...
bir taş atıyoruz "bir insan" vuruyoruz.
Düş 'ürüyoruz... 
Düşürüyoruz zamanı öfkemizden... 
kendi oyun bahçemizde kendi kurduğumuz evcilik oyunlarında
 diyoruz ki insanlara 
"tanı kendini"
üç günde var edip üç günde yok ettiğimiz darağacında...
tükenişlerimizi başka oyuncularla temize çekiyoruz belki de... 
figüran olduklarını bilmiyorlar yaşamlarımızda...
bir durup nefes alsak 
zaferlerle bünyemize aldığımız özürler kadar...
belki de diyeceğiz ki 
ben nerede kaçırdım karşımdan hızla geçen treni... 
biriktirilmiş ve çatlamış tamiri imkansız 
çiğ sarı yumurtalardan gelen ekşi kokusu dolduruyor odaları...
korku dolu kaçamak bir düşte vuruyor sebepsiz ateş almış tüfeğin karşındakini...
"en az onun kadar anlatamadığın'ız ve tanıdığın'ız yerde" 
kal'a kalıyoru"z" 
sizin çoğul dünyanızda...
başkasının adıyla başlanmış masallar da
bir varmış yokmuş oluyor adımız, 
beynimizden vuruluyoruz ...
çok tekrarından belki de 
"düş'üyoruz düş peşinde koşarken"...
ve tehlike çanlarımızı 
çın çın ettirecek biriyse karşımızdaki /
ergen asiliğimiz hala devam ediyor velhasıl...
kişinin değişimleri mevsimlerden hızlıdır..